Medya gündemi kavramını kısaca, birim zaman içerisinde medyada yer alan olaylar ve sorunlar toplamı olarak tanımlayabiliriz. Gündem belirlemeyi ise medya ve kamu arasınki ilişkiden oluşan bir süreç olarak değerlendirebiliriz. Bernard Cohen’in “Medya ne düşüneceğimizi söylemede başarılı olmayabilir, fakat ne hakkında düşüneceğimizi söylemede son derece başarılıdır” söylemi hala geçerliliğini korusa da yeni araştırmalar medyanın ne düşünmemiz gerektiği yönünde de son derece etkili olduğunu göstermektedir.
Gündem belirlemede karşımıza iki kavram çıkıyor. Bunlar; somut gerçeklik ve medyanın yarattığı gerçeklik. Medya hiç bir zaman var olmayan bir konuyu, toplumsal olayı yokmuş gibi gösteremez. Buna dair çabaları olsa da sosyal medyanın varlığı sayesinde bunu sağlaması günümüzde artık neredeyse imkansız. Tam aksi olarak gerçek olmayan bir konuyu / olayı varmış gibi göstermesi de oldukça zor. Bu tür girişimleri günümüz medyasında görsek de çabalarının kısa sürdüğünü söylemek doğru olacaktır. Medya ‘var etmek’, ‘yok etmek’ kavramlarını yapamıyor olsa da, bir olayı, konuyu halkın gündeminde pekiştirmek ya da zayıflatmak konusunda oldukça etkilidir.
Medya gündem oluştururken elindeki bilgi havuzunu nasıl kullancağına karar verme lüksüne sahiptir. Medya, siyasi, ekonomik ya da toplumsal bir çok etkiyi göz önünde bulundurarak haberin manşette mi, arka sayfalarda mı yer alacağına ya da hiç yer almayacağına karar verebilir. Resmi olarak ‘sansür’ yokmuş gibi gözükse de medya kendi çıkarları konusunda otosansür mekanızmasını harekete geçirmektedir.
Gündem belirlemeye yönelik bir çok örnekle karşı karşıya kalıyoruz. Geçtiğimiz aylarda yaşadığımız Gezi Olayları sırasında medyanın takındığı tavır ve gündem belirleme çabası bu konu için paha biçilmez bir örnektir.
Gezi Olayları’nın başladığı ilk günlerde medya adete üç maymunu oynuyordu. Ölümler, yaralanmalar ve büyük çatışmaların yaşandığı, İstanbul’dan başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan bu toplumsal olay ana akım medyada nerdeyse hiç yer almıyordu. Haber alma kaynağı çok büyük oranda ana akım medya olan anadolu’nun büyük bölümü hatta İstanbul’da dahil olmak üzere olaylara dair en ufak bir şey bilmiyorlardı. Olaylardan sadece bir kaç tematik medya organının 24 saat süren yayınlarını izleyen ve sosyal medya kullanan insanların haberdar olması bu olayların ne kadar büyük bir toplumsal etkiye sahip olduğu değerini düşürmüyordu.
Daha önce de bahsettiğim gibi ana akım medya hükümet kanadından aldığı ‘görünmez’ sansur baskısı ile olayları çok farklı göstermekteydi. Kimi medya kuruluşları sanki olaylar hiç olmamış gibi davranıyorlardı. Fakat olayların hızla büyümesi ve sosyal medya’da çığ gibi büyüyen bilgi medya’nın da duruma kayıtsız kalamamasını sağladı. Bu medya var olan gerçekliği yokmuş gibi gösteremez sözüne önemli bir örnektir. Fakat medya bu kayıtsız kalamama durumunu da yine kendi istediğini şekle sokmuş ve gerçekliği çarpıtarak halka sunmuştur.
Gündem belirlemedeki en önemli unsurlardan biri de tekrardır. Yine Gezi Olayları’nda sıkça gördüğümüz tekrar olgusu toplum üzerinde büyük etkiye sahip. İnsanların öldüğü, bir şeylere ses çıkarmak istediği toplumsal bir haykırış, siyasilerin olayları çarpıtarak hiç olmamış olayları varmış gibi gösterip sürekli tekrar etmesiyle sanki basit bir anarşist eylemmiş sürü verilmeye çalışılmıştır.
‘Camiye ayakkabıyla girdiler’, ‘Benim türbanlı kardeşime saldırdılar’ ve ‘Devletin Polisine taş attılar’ gibi, görüntülerle, olayların içinde birebir bulunmuş kişilerin (cami müezzini) demeçleri ile kanıtlanan ve yalanlanan olaylar medyanın ısrarlı tekrarları ile halkın gündemine oturmuş ve insanların nasıl düşünmesi gerektiği belirlenmiştir.
Gündem belirlemeyi sadece bu tip siyasi ya da toplumsal olaylara sınırlamamak gerekir. Medyada ‘halk bunu talep ediyor’ diyerek bir kolaya kaçma durumu mevcut. Gerçek gündem insanları daha fazla ilgilendiren, belki de insanların daha fazla bilgi sahibi olmalarına neden olacak olgulardan oluşmasına rağmen medya, insanların daha fazla aydınlanmasını istemediğinden ya da kendi gelirlerine daha az katkı sağlayacağını düşündüğünden kendi istedikleri gündemi halka empoze etmeyi tercih etmektedirler.
Medyanın organlarının gerçek medya mensuplarının sahip olduğu kurumlar olması geçmişte kalan bir durum. Günümüzde medya organlarını yönetmek oldukça fazla sermaye gerektiriyor. Bu da büyük holdinglerin başındaki iş adamlarının medya kurumlarını satın almaları ile sonuçlanan bir gerçeğe dönüşmüş durumda. Bir çok alanda faaliyet gösteren holdingin bir parçası olan bu medya organları, toplumun zararına olan, toplumun aslında gündeminde bulunması gereken gerçeklikleri sansürlemekte ve halkı yönlendirerek başga gündem yaratmaktadır. Örneğin Kaz Dağlarında altın araması yapan bir holging şirketi aynı holdinge bağlı medya organı tarafından kesinlikle haber olmuyor ve çevre katliyamı medya organında yer almıyor. Bu durumda sadece çevre halkının verdiği bölgesel bir tepki olarak kalıyor ve toplumun diğer kesimleri tarafından görülemiyor.
Hem akademik bilgiler hem de yaşanmış örnekler doğrultusunda rahatlıkla ifade edilebilirki medya gündem belirleme konusunda oldukça etkili bir güce sahip. Gündem belirleme etkisini göz önüne aldığımızda medyayı ne küçümsemeli ne de sahip olduğu güçten fazlasına sahip olduğunu düşünmeliyiz. Medyayı, Yasama, Yürütme ve Yargı’nın ardından dördüncü güçmüş gibi göstermek doğru olmasa da sahip olduğu etkiyi mutlaka görmeli ve buna göre yorumlamalıyız.
Sevgiler,
Serhat Öz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder