Bu Blogda Ara

31 Ekim 2013 Perşembe

Gezigoo

İnternetin hayatımıza girişine kadar seyahat alışkanlıkları çok hızlı olmasada değişkenlik gösteren alışkanlıklarımızadan biriydi. İnternetle birlikte bu alışkanlıklarımızın değişimi oldukça hızlandı. İnternetten aldığımız bilgiler, bize sağladığı olanaklar, belki de gitmeye korktuğunuz, "oraya gidersem nerde kalırım" gibi sorular sorduğunuz her destinasyon için bize rehberlik etti.
 
Seyahat etmeyi sevenlerin en önemli özelliklerinden biri de tecrübelerini sosyal ağlar üzerinden paylaşmak. Hiç bir kitapta bulunamacak değerli bilgilere gezginlerin kendi ağzından, kendi karelerinden görerek ulaşabiliyoruz. İşte tam da bu nokta da bir eksiklik karşımıza çıkıyor. Sadece seyahate özel, gezginlere özel bir sosyal ağ.
 
 
 
 
Gezigoo.com bu eksikliği hissedenler için en önemli alternatif. Gezigoo.com'un kurucuları bu sosyal ağı şu şekilde tanımlıyorlar:
 
"Tatil kararı verirken kullandığımız en büyük kaynaklardan birisi arkadaş ya da tanıdıklarımızın tavsiyeleri, diğeri de kesinlikle internet.
 
Gezigoo’nun en büyük özelliği sosyal medyanın nimetlerinden yararlanarak, tamamen sosyal bir deneyim sunuyor olması. Gezigoo’ya sosyal ağ hesaplarınızla üye olarak, yeni arkadaşlarınızla tanışabilir ve çevrenizin seyahat deneyimlerinden yararlanabilir, ünlü gezginlerin önerilerine göre seyahatlerinizi planlayabilir ve blog yazarak bu deneyimlerinizi sizden sonrakilere aktarabilirsiniz."
 
Gördüğünüz gibi seyehat ile ilgili internet kullanımınızla ilgili her şeye tek bir site üzerinden ulaşabiliyorsunuz.  Bir açıdan  Facebook ve Tripadvisor birleşimi bir platfom olarak nitelendirebiliriz Gezigoo.com'u. Siteye ayrıca üye olabileceğiniz gibi sosyal medya hesaplarınızı bağlayarak da üye olabilme kolaylığına sahipsiniz.
 
 
 
 
 
Bu girişim kuşkusuz seyahatseverler tarafından ilgiyle karşılacak ve seyahat sektörüne ayrı bir dinamizm kazandıracaktır.
 
 
 
 
İyi yolculuklar :)
 
Serhat Öz
 
 

30 Ekim 2013 Çarşamba

Anadolu Korku Öyküleri 2

Anadolu Korku Öyküleri ilki 2006 yılında altı genç yazarın bir araya gelerek yayınladıkları bir korku antolojisi dizisi. Buralı, buraya ait öğeleri çoğu zaman yalnızca ismen alıntılayarak ya da yüzeysel bir şekilde ele alarak yazmaya / anlatmaya çalışan korku türündeki hikaye, roman ve filmlere bir cevap; özgün, karanlık bir Anadolu söylencesi olma iddiasıyla yola çıkmış bir ilk eser.



Tamamı yeni korku öykülerinden oluşan ikinci cilt ile 32. İstanbul Kitap Fuarı’nda yeniden karşımıza çıkıyor. “Anadolu Korku Öyküleri 2” içinde bulunduğumuz Kasım ayında Bilgi Yayınevi imzası ile basılacak olan kitap Anadolu korkularını anlatmaya devam ediyor. 

Anadolu kırsalının kendine has korku öykülerini, söylence ve masallarını çağdaş ve yenilikçi bir dille ele alan yazarlar öykülerinde isimsiz ve terk edilmiş mezarlarında huzursuzca kıpırdanan hortlakları, kaderine terk edilmiş köyleri, el ayak çekilince ortaya çıkan cinleri, artık yazgıya dönüşen bin yıllık lanetleri, cin çocukları, hakkı teslim etmek için yollara düşmüş dervişleri, bozkırın günahlarını ve canilere cezalarını çektirmek için öte alemden geri gelen ölüleri, hayaletleri anlatıyor.  

Anadolu’nun uzakta kalmış, unutulmuş zamanlarında, gözden ırak virane köylerinde hayalle gerçeğin, büyüyle duanın, insanlarla cinlerin iç içe geçmiş hikayelerinden beslenen kitapta bozkırın kalbine saplanmış dağların, kara tepelerin, terk edilmiş köylerin ve adı unutulmuş obaların saklı hikayeleri, akıl almaz dehşetleri gözler önüne seriliyor.

Şehir ışıklarının aydınlattığı güvenli sokaklardan uzakta, gecenin köy odalarına hapsettiği insanların tuhaf öykülerini ve yüreklerinin derinliklerinde hissettikleri dehşetleri okumaya hazır mısınız?

Kitabın önsözü Giovanni Scognamillo tarafından yazılmış.
 “... 
Büyük kent korkuları başka, kırsal alan korkuları bambaşkadır; doğa ile, doğanın gücü ile, batıl inançlarla iç içedir ve çarpıcılıklarını da onlardan alır, ola ki inandırıcılıklarını da...
Öykülerin tümü, özgünlüklerinden bir şey kaybetmeksizin, anlattıkları ortamların –köyler, ormanlar, tepeler, mağaralar- özelliklerini koruyarak, dayandıkları malzemelerin –batıl inançlar, hayaletler, büyüler, büyücüler- yerinde kullanılışı ile gerçekten kimi Anadolu korkularını, okurları etkileyecek –ve düşündürecek- şekilde canlandırıyorlar. Kaldı ki ücra köylerin, kuytu ormanların, bir görünen bir kaybolan mağaraların ve nerelere kadar uzandığı bilinmeyen kuyuların gizleri ve dağıttığı, dağıtabildikleri heyecanlar, korkular ve kabuslar bunlarla bitmiyor, ola ki başlıyor... 
Giovanni Scognamillo” 


Ayşegül Nergis, Demokan Atasoy, Galip Dursun, Işın Beril Tetik, Koray Günyaşar, Mehmet Berk Yaltırık, Umut Dülger'in kaleme aldığı Bilgi Yayınevi'nin yayınlayacağı kitabın, 5 Kasım 2013'de Tüyap kitap fuarında  imza günü var. Buralara ait korku hikayeleri okumak isteyen okurlar için kitabın yazarlarıyla tanışma şansını yakalamak da çok güzel bir deneyim olacaktır.

Son olarak, kitapla ilgili gelişmeleri takip etmek için Facebook Sayfası ve İmza günü Etkinlik sayfasını paylaşmak istiyorum.

Anadolu Korku Öyküleri Facebook Sayfası

Anadolu Korku Öyküleri 2 İmza Günü

Sevgiler,

Serhat Öz

 

29 Ekim 2013 Salı

Türkiye Cumhuriyeti 90 yaşında!



Aslında bu satırlara yazılacak o kadar çok şey var ki; ancak kısa ve öz olmakta sanırım fayda var.

Kimisi pembe gözlükler kuşansa da ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz. O nedenle diyeceğim şu ki; dünden ders alıp bugünümüze yol gösteren Mustafa Kemal Atatürk'ün hediyesi olan Türkiye Cumhuriyeti'nin 90.yaşı kutlu olsun! Bize düşen aynı Atatürk gibi geçmişten dersler çıkarıp daha iyi bir Türkiye için çalışmaktır. Mutlu bir gün, kutlu bir bayram dilerim.

Fanatik Parmaklar

Hala oynanıyor mu bilmiyorum ama benim gibi 90'lı yıllarda okul hayatına başlayanlar için tenefüsteki en büyük eylencelerden biriydi parmak futbolu. Oynaması son derece zevkli ve bir o kadar da kolay olan parmak futbolunun en önemli ekipmanı bir öğrencinin yanında mutlaka bulunan madeni paradır. Tenefüs zili ise parmak futbolunun başlama düdüğüdür. Telefüs zili ile başlayan maçlar hocanın sınıfa girip bitiş düdüğünü çalması ile son bulur.

Oyunu kısaca anlatırken anladım ki bu oyunu oynamayı gerçekten çok özlemişim. Oyuna duyduğum özlemi sanırım siz de okurken hissetmişsinizdir. Fanatik gazetesi, bir Facebook uygulaması ile bu özleme son verecek adımı atmış. Fanatik Parmaklar uygulması ile sanal da olsa parmak futbolu oynama heyecanını yeniden yaşabilirsiniz. Üstelik bu sefer sonunda sadece oyun değil hediye de kazanma şansını yakalayacaksınız.

Oyuna katılmak oldukça basit. Kullanıcıların, katılım için www.facebook.com/fanatik sayfasına üye olmaları  (sayfayı beğenmeleri)  gerekmektedir. 

Oyun kurgusun da ise karşımıza 5 jeton çıkıyor. Elimizdeki 5 jeton ile başlayıp olabildiğince çok maç kazanmamız gerekiyor. Eğer 5 jetonu harcadıysak 1 saat boyunca yeni jetonlarımızın yüklenmesini beklememiz gerekiyor.



Oyuncular kazandıkça çeşitli ünvanlar kazanıyorlar. Bunlar:

  • Çaylak  - 1 oyun
  • Amatör – 3 oyun
  • Genç Yıldız – 6 oyun
  • Usta Krampon – 10 oyun
  • Profesör – 15 oyun
  • Efsane – 25 oyun
  • Altın Krampon – 40 oyun
  • Kral – 60 oyun
  • Fanatik – 100 Oyun
Elde edilen ünvanlardan sonra ise ödül kazanma şansları ortaya çıkıyor. Her ay en az “Usta Krampon” ünvanını kazanan 5.000 kişi içinde 1 yıllık ücretsiz Fanatik eGazete üyeliğinin olduğu 10 inch android Hashtab Tablet tablet kazanma fırsatı yakalıyor. Katılımcılar “Usta Krampon” ünvanını aldıktan sonra tamamladıkları her oyun ile kazanma şanslarını arttırabiliyorlar. Kazananların duyuruları yine Fanatik Facebook sayfasından duyuruluyor.


  
Oyuna gelecek olursak, oynaması son derece keyifli. Kullanıcı dostu bir arayüzü var fakat göründüğü kadar kesinlikle kolay değil.

Herkese bol şans diliyorum.

Sevgiler,

Serhat ÖZ

28 Ekim 2013 Pazartesi

Disconnect

Genel anlamda sozyal medya ağırlıklı bir blog olmamıza ve buna uygun teknik ağırlıklı yazılar yayımlamamıza rağmen; Disconnect adlı 2012 yılı yapımı filmi izleyince hakkında birkaç kelime etmemek olmaz diye düşündüm.


Burada uzun uzun film hakkında gerçek anlamda bir sinema eleştirisi yazmayacağım. Zaten bu yönde de ne bir eğitimim ne de yetkinliğim var. Bu yazıdaki amacım sosyal medya ve internetin tema olarak alındığı bu filmin bana düşündürdüklerini sizlerle paylaşmak olacak.

Filmdeki karakterler aynı zaman diliminde birbirlerine paralel hayatlar yaşıyorlar ve modern insanın artık kaçamadığı internet ve sosyal medyaya bir şekilde, belli bir dozda bağlılar ya da bağlanıyorlar. Açıkcası filmin konusu ve anlattıkları bizim blogumuzda anlatmaya çalıştığımızın tam tersi. Biz burada sosyal medyanın kullanım alanlarını, faydalarını v.b. anlatırken filmde madalyonun diğer yüzü anlatılıyor. Yani insan hayatı üzerindeki kötü etkilerini konu alıyor. Bunu da oldukça başarılı sunduğunu söyleyebilirim.

Filmin bana düşündürdüğü şeyler arasında birçok soru mevcut. Mesela insanoğlu neden sosyal medya araçlarına otomatik olarak büyük bir güven duyuyor? Tamam elinde olmasına rağmen hiç kullanmayan ve bunu da güvensizlik ile açıklayan insanlar da var ama azınlıkta oldukları da bir gerçek. Bahsettiğim güven duygusu öyle bir boyuttaki insanlar, gerçek hayatta hiç görmedikleri kişilere çıplak fotoğraflarını rahatlıkla yollayabiliyorlar. Filmde de bahsi geçen bu durumu geçenlerde Jay Leno programında yaptığı sokak röportajlarında somutlaştırmıştı.

İnsanlara iki temel soru soruyor; birincisi sosyal medyayı ne sıklıkta kullanıyorsunuz ( cevap çoğunlukla bağımlılık derecesinde )? İkincisi de; "hiç sosyal medya aracılığı ile çıplak fotoğrafınızı paylaştınız mı? Bu soruya genelde verilen cevap "evet , onlarca ya da yüzlerce kez" oluyor. Filmin de alttan alta sorduğu sorulardan biri bu. İnsanoğlu nasıl bu kadar kolay güvenebiliyor? Belki bu güvenin sonuçları her zaman filmdeki kadar ağır olmayabilir ama bırakın interneti ya da sosyal medyayı herhangi birşeye bu kadar büyük bir çoğunluğun, bu kadar kolay güvenebilmesinin altındaki dürtüler araştırılmalı ( belki de çoktan birileri araştırmıştır ) diye düşünüyorum.

Güven konusunun sonuçlarından biri olan suistimal de filmde birkaç farklı açıdan işleniyor. Çocuklar ve gençlerin cinsel istismarı, maddi hırsızlık, ruhsal çöküntü ve yanlızlık duygusu ile boğuşan insanların istismarı v.b. Öncelikle şunu belirtmek gerek. İstismar en az insanoğlu'nun bu dünya üzerindeki varlığı kadar eski bir konu. O yüzden bazıları gibi kolaya kaçıp suçu internete atmayacağım. Burada söylenebilecek belki de yegane eleştiri internet ve sosyal meydanın bu niyette olan insanların işini kolaylaştırdığı olabilir.Peki internet ve sosyal medya için içerik, araç üretenler bunun önüne geçebilir mi? Onsekiz senedir IT sektöründe çalışan biri olarak cevabım net; "Maalesef, Hayır". O yüzden film internet ve sosyal medya üzerinden yapılan istismarı anlatırken çözümsüzlüğe de vurgu yapıyor ve somut olarak da kimseyi suçlamıyor.

Filmde değinilen bir noktada ailenin rolü. Yani "gerçek" hayattaki iletişim halinde olduğumuz insanların. Genel anlamda aileler bu konuda tutucu davranıyorlar. Bu tutuculuk hem kuşak farkından hem de hayat tecrübelerinin sonucu doğal karşılanabilir. Ancak tutucu gözle baktıkları ve bağımlılığını hoş karşılamadıkları ortama çocuklarını asıl kendilerinin ittiğinin farkındalar mı acaba? Maalesef değiller. Filmin çekinmeden vurguladığı konulardan biri de bu. 

Günümüzde aileler her ne kadar çocuklarına kızsa da onları yanlızlaştırıp, gerçek hayat yerine sanal dünyaya iten de kendileri. Üstelik çözümü de hem devletten, içeriği ve araçları sağlayanlardan bekliyorlar. Tabii bu kişi ve kurumlarında üstüne düşen sorumluluklar var ama eğer sanal dünya ile gerçek dünyanın ilişkisi belli oranda sağlıklı yürüyecekse bunda aileler birinci derecede sorumlular. Ancak kendilerinin sandığı gibi yasaklayarak değil, gençlere gerçek dünyanın alternatiflerini gösterme ve onlarla iletişim kurma yönünde kendilerini geliştirerek bu sorumluluğu yerine getirebilirler.

Uzun bir yazı oldu, sıktıysam özür diliyorum ve hemen bağlıyorum. Sonuç olarak film kesinlikle izlenmesi gereken başarılı bir yapıt ve birkez daha bizlere gösteriyor ki; birçok şeyde olduğu gibi "niyet" gerçekten çok önemli. İnternet ve sosyal medyayı kullanırken veya burada hizmet sunarken niyetininz kötü ise her türlü kötülüğü yapabilir ya da maruz kalabilirsiniz. Bu insanoğlunun tabiatından kaynaklanıyor. O yüzden internet ve sosyal medyayı yasaklamak yerine önce kendimizi eğitmeli ve araç olarak kullandığımız bu mecraları suçlamaktan vazgeçmeliyiz. İyiliklerin olduğu kadar kötülüklerin arkasında da hep insanoğlu vardır. Ve yine aynı insanoğlu suçu bir başkasına ya da birşeye atmaya bayılır. Unutmayalım.

İyi günler dilerim.

26 Ekim 2013 Cumartesi

Yurttaş Gazeteciliği

Yurttaş Gazeteciliği kavramını bugunlerde sıkça duyduğunuza eminim. Türkiye'de özellikle 2013 yazının başları Yurttaş Gazeteciliği anlamında yükselme devri niteliğindeydi. Dünya'da Occupy ve Arap Baharı gibi kitlesel hareketlerinde ana akım medyanın uyguladığı sansür ve tekelci yaklaşım bu bağımsız ve özgürlükçü gazetecilik hareketini daha da hızlandırdı.

 

Dünya'nın hiç bir ülkesinde özgür ve bağımsız olmayı başaramayan medyaya karşı, özgür haberciliği ve bağımsızlığı savunan Yurttaş Gazeteciliğinin yükselişi hiç birimiz için sürpriz olmamalı.
 


Mobil teknolojilerinin hızlı yükselişi ve gönüllülerin beklenenden fazla katılımı ile bir kısım için Yurttaş Gazeteciliği, ana akım medyanın yerini almış durumda. Özellikle "Gezi Olayları" sırasında Twitter'ın haberleşmedeki büyük katkısı, Vine'da yayınlanan görüntüler, ana akım medyada gösterilmeyen, sansüre uğrayan bir çok şeyi görmemizi sağladı.
 
Gönüllü bir hareket olması sebebiyle ana akım medya mensuplarının belki de gitmeye bile cesaret edemediği noktalarda Yurttaş Gazetecilerini görebilirsiniz. Özellikle foto-muhabirliği anlamında ders niteliğinde haberler imza attıklarını gözlemlemek oldukça kolay.


 
Ana akım medyada yaptıkları haberleri yayınlanmayan, sansüre uğrayan medya mensuplarının da "anonim" olarak Yurttaş Gazetecilerine destek olduğunu, haber desteği sağladıklarını biliyoruz. Burada ayrı bir parantez açarak belirtmek gerek, ana akım medyada çalışmaktan rahatsızlık duyan, kendisini özgür hissetmeyen bir çok ismin de istifa ederek kendi haberlerini internet tabanlı kendi yayın organları üzerinden gerçekleştirdiğini biliyoruz.
 
 
 

Yurttaş gazeteciliğinin en fazla eleştiri aldığı konu haberlerin doğrulanaması. Sosyal Medya'da yazılan "her şeyin" kurgu olduğunu savunan gruplar, gönüllü gazetecilik yapmaya çalışan bu gönüllüleri yalan haber yapmakla suçluyor ve yıpratmaya çalışıyor. Fakat durum hiç de böyle değil. Gönüllü olarak gazetecilik yapan bu gruplar, haberin bire bir olarak içinde oldukları için çektiği fotoğraflar, kısa videolar ve yaptıkları canlı yayınlar ile 'yalan haber' suçlamasını kolayca çürütebiliyorlar. Kendilerinin bulunmadı fakat kendilerini ulaştılan haberleri kesin olarak doğrulamadıktan sonra yayınlamıyorlar. Olağan üstü durumlarda büyük bilgi akışı olan zamanlarda bile yaptıkları yanlış bilgilendirmeden korkusuzca geri dönüp özür dilemekten hiç kaçınmıyorlar.

Dünya'da ve Türkiye'de etkisi giderek artan Yurttaş Haberciliği, halk arasında büyük sempati duyularak büyümeye devam ediyor. Siz de bağımsız haber istiyorsanız bu grupları takip etmelisiniz.


Teşekkürler,

Serhat ÖZ


 

25 Ekim 2013 Cuma

Twitter Türkiye Penetrasyonu

Türkiye'nin internet kullanımı ile ilgili çeşitli makaleleri okursanız en çok karşınıza çıkacak şey Türk nufusunun genç oluşu ve 35 yaş altındaki insanların fazlalığına yapılan vurgudur. Bu demografik yapı Türkiye'nin sosyal ağlar için büyük potansiyel olarak görülmesine neden oluyor. 

Google'ın yaptığı bir araştırmada Türkiye'de 2012 - 2017 yılları arasında akıllı telefon satışlarının % 124.4 artacağını görüyoruz. Google araştırmasında ayrıca mobil internet kullanımının sürekli arttığı ve akıllı telefon kullanıcılarının yaklaşık %85'inin her gün düzenli olarak sosyal ağları kullandığını belirtiyor.

Sosyal Medya'nın yoğun olarak kullanılmaya başladığı ülkemizde, 'emarketer' ın yaptığı araştırmanın sonuçları son derece ilginç.

emarketer'a göre Türkiye dünyadaki Twitter kullanıcılarının %6'sını oluşturuyor. Türkiye'nin bir çok alanda rakibi olarak gösterilen Brezilya %7 ile Türkiye'nin üzerinde bulunuyor.

 

Gelelim araştırmanın bizim için önemli olan kısmına. Türkiye'de internet kullanıcıları içinde Twitter kullanım oranı, yani ulusal penetrasyonda dünya birincisi. 

Rapora göre Türkiye'deki 36.4 milyon internet kullanıcının, 11.3 milyonu Twitter kullanıyor. Bu rakam %31.1 'lik oranla Türkiye'yi birinci sıraya çıkartıyor. Bu sonucun öneminin daha iyi belirlenmesi için şu rakamlara da göz atmak gerek.



Amerika Birleşik Devletleri 45.7 milyonluk Twitter kullanıcısı ile dünyada en fazla Twitter kullanıcısı olan ülke. Bu rakam dünya twitter kullanıcılarının % 27'sini oluşturuyor. Türkiye'de %31'den biraz fazla olan Twitter penetrasyonu ABD'de sadece %19.4'le sınırlı.

Bu etkileyici rakamlar Sosyal Medya devlerinin gözlerini Türkiye'te çevirmesi konusunda son derece önemli. Bununla bağ kurabileceğimiz haberler ve Twitter'ın Türkiye ofisini açacağı haberleri son günlerde basında sıkça karşımıza çıktı.

Eminim bundan sonra diğer sosyal ağlar için de Türkiye daha fazla önem verdikleri bir ülke konumuna gelecektir.

Sevgiler,

Serhat ÖZ
 

Sosyal Medya 101 2.0

Sosyal Medya ile ilgili birkaç kitap karıştımak ya da profesyonel olarak araştırma yapmak isteyenler için Türkçe kaynak arayıp bulmak oldukça güç. Maalesef ülkemizde sosyal medya ile ilgili yayımlanmış kitapların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

İşte bu kısıtlı kaynaklar içinde karşımıza çıkan önemli örneklerden biri Sosyal Medya 101. Daha önce sosyal medya alanında önemli çalışmalara imza atmış Murat Kahraman tarafından kaleme alınan bu kitap, hem sektörel deneyimleri görmek hem de akademik bir takım bilgiler edinmek açısından önemli bir yayın. 2010 yılında çıkan ilk baskıyı izleyen iki yıl içerisinde sosyal medya için süreç o kadar hızlı ilerlerdi ki yazar kitabı güncelleyerek 2.0 versiyonuyla tekrar yayıma hazırlama ihtiyacı hissetmiş. Kitabın yeni versiyonu 2013 yılının Nisan ayında kitapseverlerin ilgisine sunulmuş.


Kitap, sosyal medya ile ilgilenen kişileri çok rahatlıkla kendisine çekebilecek bir dil ile yazıldığından okuduğunuzda konukarı kolayca kavrayıp üzerinde düşünmeye başlıyorsunuz.
Kitap 5 ana başlık altında toplanmış, bunlar:
  • Sosyal Medya Nedir?
  • Kurumsal Sosyal Medya Kullanımı
  • Sosyal Medya Pazarlama
  • Sosyal Medya ve İnsan Kaynakları
  • Gelecek Sosyal Trendler
Kitabın önemli özelliklerinden biri de konu ile ilgili yetkin bir kişinin konu başlığı altında yazdığı yazı ve yorumları. Böylelikle artık farklı alanlarda uzmanlık gerektiren sosyal medya'yı konusunda uzman kişilerden okuyabilme fırsatına sahip oluyorsunuz.
Sosyal Ağlar konusunda daha önce yapılmış araştırma ve istatistikleri içermesi de kitabın  dikkat çeken diğer noktalarından biri. Saf verilere ulaşabileceğiniz gibi yazarın yorumlarını da okuyup bilgi edinebilirsiniz.
Sosyal Medya'nın pazarlama ayağı ile ilgilenenler için kitapta oldukça fazla sayfa ayırılmış. Sosyal medya yönetimi, İçerik oluşturma, Moderasyon, Kampanya Planlama ve Kriz yönetimi pazarlama konusunun alt başlıklardan sadece bir kaçı.
Yine kitapta, ülkemizde Modern işletmeciliğin yenilikleri zor benimsenen insan kaynakları yönetiminin sosyal medya'ya ve sosyal medya profesyonellerine bakış açısıyla ilgili ilginç içerikler bulabilirsiniz.
Kitapta ayrıca beğendiğim konulardan biri de QR Code kullanımı oldu. Bu içeriğe sahip bir kitap için bence mutlaka olması gereken şeylerden biri olan QR Code, okuyucuyu internette ilgili yerlere kolayca bağlıyor. Bu anlamda kitapta interaktivitenin doğru bir dozda ayarlandığı görüşündeyim.


Büyüklüğü konusunda fikir sahibi olmanın zor olduğu sosyal medya'da şimdiye kadar gözünüzden kaçan ya da ilginizi çekmemiş birkaç şey mutlaka bu kitapta karşınıza çıkacaktır. En güzeli de bu kitabı bir şeyler öğrenerek ve kendine bir şeyler katmış olarak bitirmek.
İyi okumalar diliyorum...

Sevgiler,

Serhat ÖZ

23 Ekim 2013 Çarşamba

Hafifliğin Gücü: iPad Air

Piyasaya çıkmasıyla birlikte teknoloji dünyasını bütünüyle etkilen bir üründü iPad. 2010 yılından bu zamana kadar 4 nesli geride bırakan iPad, 22 Kasım 2013'de Apple'ın gerçekleştirdiği organizasyon ile 5. nesline ulaşmış oldu. Yeni iPad'in ismi iPad Air olarak lanse edildi.
İpad Air'deki yenilikler ve değişiklikler nedir bunu inceleyelim.
iPad Air'in mottosu "Hafifliğin Gücü". Nereye dikkat çekmek istedikleri son derece açık. Özellikle bir önceki nesile gore iPad Air'in boyutları ve ağırlığında değişiklikler göze çarpıyor.
  • iPad Air 7,5 mm kalınlığında ve 453 gram ağırlığındadır. Çarpıcı retina ekranı ise daha ince çerçeve ile çevrelenmiş durumda, böyle ekranda görüntülenecek alan büyümüş oluyor. Apple, daha ince, daha hafif bu iPad ile daha fazlasını size sunduğunu iddia ediyor.


  •  iPad Air'de A7 işlemci kullanılıyor. A7, selefine oranla 2 kat işlemci performansı, 2 kat grafik performansı ve pil ömrünü 10 saate çıkarma imkanı sunuyor.Yani iPad Air ile nerede olursanız olun yüksek performans elde edeceğiniz bir gerçek.
 iPad Air'in bir başka dikkat çeken performans özelliği de WiFi ve Hücresel bağlantılarda yakalağı hızlanma. iPad Air'de MIMO teknolojise sahip iki anten bulunyor. Böylece bir önceki iPad'e oranla iki kat hızla WiFi bağlantısı sağlayabiliyorsunuz. Wi-Fi + Cellular modeli de yüksel LTE bağlantı desteği ile şimdiye kadarki en iyi bağlantı performansını sağlıyor.



 iPad Air'in ABD'deki satış fiyatları ise şöyle belirlendi:

iPad Air 1 Kasım'da satışa sunuluyor. Türkiye malesef yine ilk satışa çıkacak ülkeler arasında bulunmuyor.


Tanıtımımı yapılıyorken bile rakiplerinin Twitter'dan reklam kampanyaları başlatarak önüne geçmeye çalışlıkları iPad Air'in hem satış performası hem de kullanıcı memnuniyeti açısından nasıl bir süreç izleyeceği teknoloji çevreleri tarafından merakla izlecektir diye tahmin ediyorum.


Son olarak, 22 Ekim tanıtımındaki Reklam ve Tanıtım videolarını paylaşacağım. Bu videolar ile iPad Air'in muhteşem dünyasına göz atmanızı özellikle öneriyorum.




 Teşekkürler,

Serhat Öz

22 Ekim 2013 Salı

Apple Special Event ardından

Açıkcası bu yazıyı hazırlayıp hazırlamama konusunda kararsızdım. Zira bu blog aslen "Yeni Medya" deneyimi üzerine kurulu bir blog. Ancak teknolojiye yön veren Apple gibi bir firmanın; yeni ürün, güncelleme ve haberlerini duyurduğu Apple Special Event adlı lansmanına kayıtsız kalamadık.

Bu akşam saat 20:00'de başlayan Apple Special Event adlı lansman yaklaşık bir saat yirmibeş dakika sürdü. Tim Cook'un açılış konuşması ile başlayan lansmanda birçok gelişme, yeni ürün v.b. tanıtıldı. Demolarla desteklendi. Şimdi sizlere çok derine inmeden -zira bunu yapacak sihirlielma.com gibi başarılı siteler var- tanıtımda dikkatimizi çeken, hoşumuza giden noktalardan bahsedeceğiz.


  1. Tim Cook'un açılış konuşması yine firmanın yenilikçi ve insanların kullanım kolaylığını ve sattıkları ürünleri "sevmesini" sağlayacak vizyonlarından vazgeçmediklerini gösterdi. Bu açıdan bence güzel bir girişti.
  2. Geçtiğimiz birkaç hafta önce çıkan IOS 7'nin %64 oranında IOS kullanan cihazlara kurulduğunu öğrendik. Bu bana biraz düşük geldi, daha önceki IOS güncellemeleri için böyle bir rakam var mı bilemiyorum ama özellikle IOS 7'nin yeni görünüşü bazı muhafazakar kullanıcıları bu güncellemeden uzak tutmuşa benziyor. Ancak eninde sonunda IOS 7'nin tüm IOS cihazlarda standart olacağı da bir gerçek.
  3. Bir süredir tanıttığı ve artık her an çıkması beklenen OS X Mavericks'in tanıtımı da yapıldı. Özellikle enerji tüketimi ve performans konusunda oldukça iddialı olan Mavericks'in -daha önceki OS X kullanım tecrübeme göre söylüyorum- bence vaatlerini yerine getireceğini düşünebiliriz. 
  4. Tabii gittikçe düşen OS X ücretinin artık OS X Mavericks ile tamamen ücretsiz olacak olması da gecenin güzel bir süprizi idi. Genelde 10 dolar civarı olacağı düşünülen yeni sürün rakibi Windows 8 Pro'nun 199 dolarlık fiyatı karşısında artık bedava olması ile kuşkusuz büyük bir sükse yapacaktır. Ayrıca yeni sürüm Lion sürümünün üstüne direkt olarak kurulabilecek. Aradaki sürümleri kurmaya gerek kalmayacak. Yeni OS X'in bugün itibari ile indirilip kurulabileceği söylense de iMac'imden baktığımda henüz AppStore'a düşmediğini gördüm. 
  5. Gecenin bence diğer yıldızı da bir süre önce silindirik tasarımı ile beni benden alan yeni Mac Pro idi. Workstation sınıfının lider cihazlarından olan Mac Pro yeni tasarım ve performans özellikleri ile gerçekten insanın aklını çeliyor. Bir ev kullanıcısı olarak hiç ihtiyacımız olmayacak bir güç ile gelecek olan cihaz bence hem tasarım hem de hız olarak çok tatmin edici olacak. 3.7 GHz Quad Core Intel XEON işlemcili, 12 GB 1866 MHz DDR3 RAM kapasiteli, Dual FirePro D3000 ve 256 GB SSD'li konfigürasyon fiyatı 2999$ olarak belirlenmiş. Aralık'ta piyasada olacak.
  6. Yenilen iLife ve iWork yazılım paketleri de gerçekten çok başarılı olmuş. Özellikle IOS 7'ye olan entegrasyonları ve yeni gelen özellikleri çok güzel. Örnek vermek gerekirse iWork'e gelen collobration yani ortak çalışma özelliği iCloud üzerinden aynı dökümanı "PC" kullanıyor olsa bile bir arkadaşınız ile sorunsuz olarak "aynı anda" kullanmanızı ve güncellemenizi sağlamayı vaad ediyor. Bir diğer örnek'de Garage Band adlı müzik yazılımına gelen Drummer özelliği. 30'dan fazla baterist içerisinden şarkınız için altyapı oluşturmak amacı ile birini seçip kullanabiliyor ve size eşlik etmesini sağlayabiliyorsunuz. Kelimelerle anlatması zor, eminin şu sıra Youtube'a videoları düşmüştür, izlemenizi tavsiye ederim. Bu uygulamalar da artık yeni satın alınan Mac ve IOS cihazlarda ücretsiz olarak edinilebilecek.
  7. Son olarak iPad tarafına bakalım. Yeni iPad Air tanıtıldı. Neredeyse iPad Mini ile aynı incelikte (7.5mm, iPad Mini 7.2 ), daha performanslı ve hafif olan bu model bence şu an 170 Milyon olan iPad satışlarını daha da tırmandıracak. 16 GB WiFi fiyatı 499 dolar olarak açıklandı. Diğer iPad güncellemesi de Mini cephesinde gerçekleşti. iPad Mini artık A7 işlemci ve Retina Display sahibi. 5 Megapiksellik iSight kamera da ekstra bir özellik olarak görülebilir. Yeni iPad Mini 16 GB Wifi modeli 399 dolar, eski retina display olmayan model ise 299 $ olarak açıklandı. Böylece 16 GB Wifi serisinde 299 dolar - 499 dolar aralığında bir fiyata (tabii ki Amerika'da :) ) iPad sahibi olabiliyor olacaksınız.
Uzun lafın kısası ben de hayal kırıklığı yaratan bir önceki iPhone lansmanından sonra bu lansmanın içeriğini ve getirilerini daha tatmin edici bulduğumu söyleyebilirim. Daha fazla detay isterseniz SOZyal olarak www.sihirlielma.com u takip etmenizi tavsiye ederiz.

Lezzetli Blog: duduklutencere.co




Yemek blogları belki de en fazla ziyaretçiye sahip bloglar. Blogların bir kısmı kendini tekrar etmekten, ya da daha önce açılmış bir blog'u taklit etmekten öteye geçemiyor. Tabii içlerinde fark yaratan kendi uslubunu oluşturan bloglar da hiç az değil. İşte, duduklutencere.co 'da bunlardan biri.
 
 
 
 
Müge Suyolcu (@mugesuyolcu)'nun bloguna söyle bir göz gezdirirseniz kendi içindeki gelişimi rahatlıkla görebilirsiniz. Deneyip, fotoğrafladığı yemekleri yazan bir blogger olarak bu işe koyulmuş Müge.
 
Derin, yani oğlu dünyaya geldikten sonra duduklutencere.co'da da değişim rüzgarları başlamış. Müge bu değişimi şu sözlerle aktarıyor:
 
 
"Derin geldi dünyaya… İste bu noktada isler degismeye başladı… Ne yiyecek ne icicek, nasıl büyüyecek derken,  “slow food” dünyasıyla tanıştım…

Ekoloji, toprak, sürdürebilirlik gibi konularla iligli okumaya başlayınca verdiğim tariflerin daha sağlıklı olmasına dikkat eder oldum.

bahçeli bir eve tasındım… elimden geldiğince ektim, biçtim, hic ilaç kullanmadım. Kucuk bir organik alan yarattım..

Ogluma kendi yetiştirdiğim sebzelerle yemek yapmanın keyfini çıkardım.. Sadece tarif değil deneyimlerimi de paylaşmaya karar verdim.

Çocukların organik ve dengeli beslenmesi için günlük bebek maması ve ev yoğurdu yapıp, sipariş almaya başladım...
 
Gittiğim ve etkilendiğim yerlerden notlar düşmeye başladım bloga, bunlara ek olarak…

Uzman tv  ve nasıl tv ile tanıstım.. kamera karsına geçtim, tarif verdim , Yesilist’te konuk yazar olarak yazı yazmaya başladım…"
 
 
Gördüğünüz gibi bir yemek blog'u olarak yola çıkan duduklutencere.co artık sadece yemek tariflerinin paylaşıldığı bir blogdan çok daha fazlası. Lezzetli tarifleri bulabileceğiniz gibi sağlıklı yaşam için bir rehber de bulacaksınız bu blogda.
 
 
 
 
 
Blog yazmak istiyorum ama içeriğe karar veremiyorum diyenleri cesaretlendirecek bir girişim.
 
Siz de blogunuza başlayıp sonra sıkışıp kalmak zorunda değilsiniz... Internet özgürlüktür unutmayın...
 
Son olarak, tariflere göz atmayı unutmayın...
 
Düdüklü Tencere'yi sosyal mecralarda takip etmek için:
 
Facebook : Duduklutencere.co
 
Twitter : @duduklutencerem
 
Instagram: @duduklutencerem
 
 
Sevgiler,
 
Serhat Öz
 
 
 

2013 Yılının En Hızlı Büyüyen Uygulamaları

Akıllı telefonları akıllı yapan en önemli şey sizce ne? Peki, bu kadar çok uygulama seçeneğimiz olmasaydı telefonlarımızdan şu anki keyfi alabilir miydik?
 
Uygulamalar, kuşkusuz,  akıllı telefonların en önemli parçası. Daha önceki yazılarımdan birinde belirtiğim gibi, akıllı telefon kullanıcılarının %84'ü Sabah uyandıklarında ilk olarak telefonlarından bir uygulama açarak güne başlıyorlar.
 
 
 
 
 
Akıllı telefonların haricinde, tablet bilgisayarların satışlarındaki büyük artış da uygulama üreten firmalara ve girişimciler arasındaki savaşı iyice kızıştırdı. Yeni uygulamaların büyüme hızlarının yanında sektörün büyük oyuncularının da kendi içlerinde büyüme yarışı tüm hızıyla devam ediyor.
 
2013 yılının başından, üçüncü çeyreğinin sonuna kadar bu büyümenin lideri açık farklar %403 büyüme ile Vine oldu.
 
 
 
Instagram'ın video yükleme özelliği eklemesi Vine'ın yükselişini etkilememiş gibi gözüküyor. Yurttaş gazeteciliği için kullanımına önem verileceği konuşuluyordu Vine'ın özellikle gezi olaylarında Vine kendini ıspatlamıştı, bu grafikte rakamsal olarak başarısını kanıtlamış oluyor.
 
Yahoo'nun sahibi olduğu Flickr'ın da Instagramın üstünde yer alması dikkat çekici bir nokta olarak göze çarpıyor.
 
Moda söylemlerden biri olan Facebook'un gücünü kaybetmesi Twitter'ın onun yerini alması ise bu rakamlara gore pek de doğru değilmiş gibi duruyor. Facebook hala büyüme oranında Twitter'ın önünde.
 
Mesajlaşma programlarında ise sürpriz yok, WhatsApp bu alanda lider konumunda.
 
Önümüzdeki dönemde hangi uygulamaların yükselişlerine devam edebildiğini, yeni uygulamaların bu listeye girip giremeyeceğini merakla bekliyor olacağız. Emin olduğumuz tek şey ise hayatımızda uygulamaların tuttuğu yerin giderek artacağı.
 
Teşekkürler.
 
Serhat Öz
 

19 Ekim 2013 Cumartesi

Global İnternet Kullanım Oranları

İnternet, 1960'lı yıllarda Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) araştırmalarının temeline dayanıyor. Aradan geçen yıllar sonra, 90'larda internet artık uluslararası bir ağ haline dönüşerek modern toplumların aktif olarak kullandığı bir oluşum haline geldi.
Doksanlı yılların ortasında dünyadaki internet kullanıcılarının %66'ı sadece ABD'de bulunuyordu. 2012 yılına geldiğimizde ABD'li internet kullanıcılarının dünya kullanıcılarına oranı %13'e düştü. İnternet kullanıcılarının oranında Asya ülkeleri liderliği %42'lik oranıyla kazandı.
Grafikte'de net bir şekilde görüldüğü üzere, internet kullanımı belli bir kesimin elinden çıkıp tüm dünyanın kullandığı bir ağ haline dönüşmüş durumda.
Çeşitli raporlar dünyada 2,4 milyar insanın internet kullandığını belirtiyorlar. Bu da dünya nüfusunun yaklaşık %35'inin internet kullandığı anlamına geliyor. InternetWorldStats'ın verilerine gore 2000-2012 yılları arasında internet kullanıları %567 oranınında artış gösteriyor.

Ülkelere göre internet kullanan nüfus oranı


 Ülkelere göre internet kullanıcısı sayısının nüfusa oranı

2013 yılı sonu itibariyle internet kullanım oranlarının ne olacağı benim için büyük merak konusu. Son 12 yılda, yıllık yaklaşık %50 oranında artan internet kullanıcı sayısı yine aynı oranda artacak mı birlikte göreceğiz.

Teşekkürler,

Serhat Öz  
  

2013 Twitter Türkiye Profili

Bu yazı ilk olarak 27/09/2013 tarihinde imcyeditepe.blogspot.com sayfasında yayımlanmıştır.

Bloglar en revaçta olduğu dönemlerde bile bir çoğumuza bir blog sahibi olmak ve o blogta belli bir düzende yazmak zor geliyordu. 2006 yılında Twitter'ın kurulması ile bu sorun ortadan kalktı. Artık daha kısa yazmak isteyenler ya da uzun bir blog yazısı olmayacak konularda bir şeyler karalamak isteyen Twitter'ı kullanıyorlar.
140 karakterlik bu mikro-blog 2006 yılından günümüze kadar çığ gibi büyürek artık bir fenomen haline gelmiştir. Ünlülerin de yoğun kullanımıyla birlikte Twitter kısa sürede büyük popülarite kazanmıştır.

Ülkemizde de Twitter kullanımı hızla artmakta, özellikle 2012 - 2013 geçişinde en büyük üye artışını yaşamaktadır. 2013 yılında tüm dünyada Twitter üyesi sayısı %55 artmışken, ülkemizde de bu rakam %33,3 gibi büyük bir rakama ulaşmıştır.

Türkiye'nin önemli sosyal medya takibi servislerinden biri olan Moniteria'nın 2013 Twitter Türkiye profile araştırmasından yola çıkarak Türkiyeli Twitter kullanıcılarının profilini ve Twitter kullanım alışkanlıklarını incelemeye çalışacağım.


  • Türkiye'de Twitter Kullanıcı Sayısı: Yazımda daha once de belirttiğim gibi Twitter Türkiye'de % 33.3’lük üye artışına sahip oldu. Böylece Türkiye'de twitter kullanıcısı 9.6 milyona ulaştı. Bu oran 2012 yılında 7.2 milyondu. Bu artışta akla ilk gelen etken Türkiye'de hızla yükselen akıllı telefon ve tablet satışlarının Twitter kullanımına etkisidir. Mobil cihazlarda akıllı telefonların daha fazla pazar payına sahip olmaya başlamasıyla mobil web oranında 2012 yılında % 59 olan mobil web oranı 2013’te % 61’e yükseldi.
  • Türk Twitter kullanıcısı % 370 daha fazla tweetliyor: Türkiye'deki Twitter kullanıcıları günde toplam 8 milyon tweet atıyor. 2012 yılında günlük toplam tweet sayısı 1.7 milyondu. 2013’te günlük toplam tweet sayısı % 370 artış göstererek 8 milyona yükseldi. Görüldüğü gibi Twitter'ın Türkiye'deki "anlaşılmama" algısı kırılmış gibi gözüküyor. Çevremizde çok gördüğümüz ve Facebook ile sürekli karşılaştırılan Twitter kendini Türkiye'de daha çok Kabul ettirmiş gibi gözüküyor.
  • Türk Twitter kullanıcıları ne paylaşıyorlar: 2013’te Twitter’da linkli içerikler arasında en fazla resim/ fotoğraf paylaşıldı. Fotoğrafı sırasıyla video, lokasyon ve haber paylaşımları izledi. Fotoğraf, Twitter üzerinde en fazla paylaşılan içerik türlerinden biri. Twitter ve 2. olarak 2012 sonlarında API’sini ayırma kararı alan Instagram en fazla resim/fotoğraf paylaşımı yapılan platformlar olarak görülüyor. Twitpic ise listenin 3. sırasında.












Twitter üzerinden video paylaşımları incelendiğinde, sürpriz olmayan bir birincilikle karşılaşıyoruz. Youtube açık ara liderken, twitcam 2. Video paylaşım alanı olarak listede yer alıyor.













  • Twitter kullanıcılarının haber paylaşımı: Twitter üzerinden haber link paylaşımları incelendiğinde, en fazla Hurriyet.com.tr linklerinin paylaşıldığı görülüyor. Hurriyet’i sırasıyla Radikal ve Ntvmsnbc takip ediyor.
  • Hashtag Kullanımı: Sadece markaların ve gündem maddelerinin değil, neredeyse her kullanıcının kendisine ait birden fazla hashtagi varmış gibi görünmesine rağmen, tweetlerdeki hashtag oranı sadece % 7 olarak belirlendi.

    Tweetlerin % 60’ı yorum alırken, % 20’si ise RT ediliyor.



  • Android mi? IOS mu? : Twitter kullanımında 2012 yılına oranla blackberry ve iphone pay kaybederken, android atağa geçerek geçen yıl % 14 olan oranını % 27’ye çıkardı. Mobil web %14’ten %17’ye çıkarken ipad % 3’lük oranla sıralamaya girdi.
  • En çok kimler takip ediliyor? : Twitter’ı düzenli kullanmamasına rağmen en fazla takipçi sahibi olan Cem Yılmaz, yine zirvede. Cem Yılmaz’ı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmi hesabı ve Demet Akalın takip ediyor. Yazıyı yazdığım sırada Cem Yılmaz'ın 4.868.590, Abdullah Gül'ün 3.721.278, Demet Akalın'ın ise 3.125.307 takipçisi bulunuyordu.
Haziran ayında gezi olayları sırasında attığı bir kaç twiti  şu anda silmiş olan Cem Yılmaz'ın 0 (sıfır) twit ile bu kadar kişi tarafından takip edilmesi gerçekten çok şaşırtıcı. Sanırım 5 Milyona yakın insan Cem Yılmaz'ın tuşlarından çıkacak yazıyı beklediğini söylemek yanlış olmayacak.

Dijital yaşamın en önemli elemenlerinden olan Twitter'ın Türkiyedeki durumunu analiz etmeye çalıştım. Hem kendi kullanımımız hem de çevremizdekilerin Twitter alışkanlıklarıyla karşılaştırma yapabilmemiz için faydalı olacağını düşünüyorum.

Okuduğunuz için teşekkürler...

Sevgiler,

Serhat Öz

18 Ekim 2013 Cuma

IMAX: Filmin İçinde Olmak


Bu yazı ilk olarak 11/03/2013 tarihinde imcyeditepe.blogspot.com sayfasında yayımlanmıştır.

Sinemaseverlerin hayatına önce 3 boyutlu filmler girdi. Sinema teknolojisi nerelere geldi diye düşünürken, daha 3 boyutlu filmlere doymamışken şimdi de Image Maximum, yani IMAX teknolojisi ile gövde gösterisi yapmaya devam ediyor sinema endüstrisi.




Peki nedir bu IMAX?

IMAX yüksek boyutta ve netlikte görüntü kapasitesine sahip olan bir sistemdir. Normal bir film karesi 35 mm formatındayken, IMAX'de bu 70 mm'dir. Hem 2 hem de 3 boyutlu olarak filmin akabildiği bu teknolojide 7 katlı bir bina yüksekliğinde ve bir basketbol sahası büyüklüğünde bir perde kullanılır. Yani bu da bize geleneksel sineme perdelerinden %110 daha büyük bir perdenin kullanıldığı gösteriyor.


IMAX perdesine yansıtılan görüntüler; çevresel görüş alanının da dışına taşarak perdenin ortadan kalktığı hissini yaratır. Bu etki, IMAX perdesinin boyutları, şekli ve konumu nedeniyle, sadece IMAX’e özeldir. Sinema salonunda oturulan nokta ve perdenin dört köşesi arasında oluşan alan “Görüntü Piramidi”dir. IMAX salonlarında görüntü piramidinin daha büyük olması, 3 boyutlu görüntüleri gerçek boyutlarında ve daha yakından hissetmene olanak tanır. Görüntüler adeta perdeden çıkıp kucağına kadar gelir ve geleneksel perdelerde gösterilen klasik sistemlerden çok daha etkili bir 3D deneyimi sağlar. 




IMAX' in izleyicilere sunduğu yenilikler sadece görüntü ile sınırlı değil. "Digital Surround" ses sistemi de IMAX'in önemli bileşenlerinden bir tanesi.
Perdeden taşan görüntülerin gerçekçiliği ile bütünleşen bu yeni ses sistemi IMAX salonlarının özel akustik dizaynı ile seyircileri adeta sarmalar.

Türkiye'de henüz sadece 2 salonda IMAX deneyimi yaşabiliyoruz.
Bunların da biri İstanbul'da biri de Ankara'da bulunuyor.

Ülkemizdeki IMAX sistemi malesef dünyadaki 48pfs (saniyede 48 kare) ile çekilmiş filmleri göstermeye müsait değil.

Örneğin, son dönemde gösterime girmiş olan J.R.R. Tolkien'in ölümsüz eseri Hobbit' ten uyarlanan "The Hobbit: An Unexpected Journey" filmi, yönetmen Peter Jackson tarafından büyük bir heyecanla 48pfs olarak çekilmesine rağmen ülkemizde 24pfs IMAX olarak gösterilmiştir.

IMAX deneyimi sunulabilecek salonların arttırılması yönünde çalışmaların sürdüğü konuşuluyor. Eminim çok kısa sürede ülkemizde bu salonların sayısı ve kalitesi de artacaktır.

Sevgiler,

Serhat ÖZ